66.Bölüm

779K 40K 65.7K
                                    

Merhabalar,

Instagram'da "macakizi8" hesabında, soru-cevap oyunlarıyla sürekli bir etkileşim içinde oluyoruz, herkesi bekliyorum. Ayrıca, Bora'nın 18.yaşına sorulan soruları, 65.Bölüm'ün medyasında izleyebilirsiniz.

Bölümlere gösterdiğiniz ilgi için çok mutluyum. Oylarınız ve yorumlarınız benim için çok önemli. İhmal etmezseniz sevinirim.

Görüşmek üzere! 🖤💚🌻

♠️

Bodrum'da bir akşam üzeri yapılacak tonla şey varken, ben bahçedeki salıncağa oturmuş kapıyı izliyordum. Bence Bora gelmeyecek Naz. Acaba, Selim'i daha fazla rahatsız etmesen mi? Çünkü doğrudan ona bakıyorsun aslında.

"Hoş geldin abi," dedi Selim, gülümseyerek. Fakat bakışlarının takılı kaldığı yer, sarmaşıklarla örülü olduğu için henüz oturduğum salıncaktan Bora'yı görememiştim. Heyecanla ayağa kalktım.

"N'aber?" dedi, Bora'ya ait olmayan bir ses. Fakat Bora'ya ait olmaması içimdeki heyecanı bastırmamıştı. Koşarak, bir saat on dokuz dakikadır izlediğim kapıya ilerledim ve Gökhan'ın boynuna atladım. İnsanın kimi çok sevdiğini anlaması için, ondan uzak kalması gerekiyordu belki de ve benim şimdi Gökhan'a duyduğum özlem, onun çoktan hayatımdaki gerçek arkadaşlar listesinde yerini aldığını gösteriyordu.

Eren'in ve Anıl'ın bir süredir yanımda olmasına rağmen, ancak Gökhan'a sarıldığımda ne kadar yaralı olduğumu fark etmiştim. Bir insanın problemi çözebilmesi için, problemin ne olduğunu bilmesi gerekiyordu ve Gökhan problemin oluşum sürecinde bile benim yanımdaydı. Problemi bilen arkadaşıma sarıldığımda hissettiğim tek bir şey vardı; önemli olan çözüme gitmek değil, anlaşılmaktı...

♠️

Gökhan, denizle iç içe oturduğumuz masadan, restorandaki insanları izliyordu. "Yıllar evvel çok severdim Yalıkavak'ı ama şimdilerde çok kalabalık..." dedi.

Gülümserken, "Daha mayıstayız... Sen yazın gör buraları... Ekim'e kadar bitmez," dedim.

"Çok kalabalık. Gereksiz bir kalabalık," dedi, bakışlarını benimle buluşturduğunda. Zamanla açılan lüks restoran ve oteller, Yalıkavak'ın kalabalık bir belde haline gelmesindeki en büyük etkendi. Oysa senin çocukluğunda, az kişi tarafından keşfedilen, turistlerin seyrek uğradığı bir cennetti Naz.

"Onlardan evvel biz vardık," dedim, iç çekerek.

Gökhan beni onaylarcasına, "İnsanın evinin yabancılar tarafından tarümar edilmesi kötü bir his," dedi.

"Öyle," dedim. Derin bir nefes alırken, bakışlarımı denize çevirmiştim. "Eskiden daha çok komşumuz vardı mesela ama şimdi etrafımızdaki evler de yabancılaşmaya başladı. Çünkü Yalıkavak, tümüyle yatırım merkezi haline dönüştü ve neredeyse herkes evini sattı."

"Hande anlattı... Müteahhitler sizin evi de çok istemiş fakat ortak bahçede iki müstakil ev olunca... Sen satmadığın için, Anıllar da satamıyormuş. Oysa onlar satmak istiyormuş."

"Ben yaşadığım sürece, hiç görmediğim dedemin elleriyle inşaa ettiği, babamın büyüdüğü, annemle babamın yıllarca yaşadığı bu evi hiç kimse satamaz," dedim. Başımı iki yana salladım. "Anıl'ın hastalığında dahi bu tercih ettiğim bir seçenek değildi. Babama ihanet edemem."

Gökhan elime uzandı. "İstanbul da böyle... Herkesin herkese yabancı olduğu bir şehir," dedi. Parmak uçları dostça parmaklarımı okşuyordu. "Boraların Tarabya'daki köşklerinde, bahçe içindeki iki göz müştemilatta büyüdüm ben. Dayım geç geleceği zamanlarda, Filiz Abla, Betül Teyze, Beyza, Begüm ve Bora, onların kocaman salonundaki yemek masasında otururduk. Dayım gelse ve evime gitsem diye beklerdim... Ama dayım hep geç gelirdi. Geceyi Filiz Abla'nın yatağında geçirirken evimi özlerdim."

Maça Kızı 8Where stories live. Discover now