19.Bölüm

902K 46.8K 84.2K
                                    

Maça Kızı 8, Genel Kurgu içinde 44.sıraya yükseldi. Bu yolda yanımda olduğunuz ve bu serüveni birlikte yaşadığımız için çok mutluyum. Tüm yorumlarınız ve oylarınız için, benimle bu anları paylaştığınız için teşekkür ederim. Sizleri seviyorum! ☘️

♠️

191 Gün Önce...

Yedi yüz altmış sekiz saattir Anıl'ın sesini duymuyordum ve onu çok özlemiştim; Bora'ya olan özlemimle kıyaslandığında daha katlanılabilir kalıyordu. Bora'nın sesini duymayalı yüz yedi saat, on sekiz dakika olmuştu.

Sahi, Bora'ya aşık olacak kadar aptal olabilir miydim? Daha neler Naz?!

Bora'yı neden öpmek istediğimi, istemekle kalmayıp neden öptüğümü ve hatta onun da bana neden karşılık verdiğini düşünmeyecektim. İkimiz de birbirimizden etkileniyorduk, ten temasımız birbirimizi rahatsız etmiyordu ve aynı evin içinde ateş ile barut gibiydik. Araya giren ve birbirimizi görmediğimiz zamanın, yani yüz yedi saat on dokuz dakikanın, o öpüşmeyi ikimize de unutturmuş olmasını diliyordum. Ben, hiç olmamış gibi davranacak ve bundan sonra onunla asla yakın temas kurmayacaktım.

Bora yarın dönüyordu. Onu çok özlemiştim. Konuyu değiştir Naz, aklını oyala!

Kırmızı, kısa kollu, dizlerimin biraz üzerindeki elbisemle havuz kenarındaki şezlonga uzanmıştım. Bora'nın yokluğunda sürekli etrafımda olup, asla Bora'dan bahsetmeyen Gökhan ve beni hiç yalnız bırakmayan -adeta bu eve yerleşen- Hande, tam karşımdaki havuzun içinde cilveleşiyorlardı. Zaten günlerdir yaptıkları tek şey cilveleşmekti. Eh bazen de öpüşmek tabii! Öpüşmeyi düşünme Naz. Bu konuyu da değiştir. Hande'nin Gökhan'la sevgili olmayacağına emindim ama kendilerine bir sıfat takacak gibi durmuyorlar; deyim yerindeyse sadece takılıyorlardı. Onların bu vıcık vıcık hallerini izlemektense, gözlerimi kapatıp, müzik dinlemeyi tercih etmek zorundaydım.

Müzik dinledikçe aklıma Bora geliyordu. Bora'yı aklıma getirmemek için bilhassa Anıl'ı hatırlatan şarkılar dinledikçe de işin içinden çıkılamaz bir hale sokuyordum kendimi. Tam olarak, yüz yedi saat, yirmi bir dakikayı böyle geçirmiştim; yani deliriyordum.

Bora'nın gittiği gün, bir hışım mutfağa girmiş ve kendimi oyalamak için kek yapmak istemiştim ama bu evde hassas terazi yoktu. Zaten yemek yapmaktan nefret ederdim, sevdiğim tek şey kek yapmaktı; bu hayalim de hassas terazi yokluğuyla beraber suya düşmüştü.

Çarşamba ve perşembe Karabey Holding'te dört saat özel ders vermiştim, dün okula gitmiştim, akşamları Hande ve Gökhan'la eğlenceli sohbetlerimiz olmuştu ama Bora'yı düşünmeden duramıyordum.

Yüz yedi saat, yirmi dört dakika on bir saniye olmuştu; Allah'tan Hande'ye, aşık rolü yapıyordum da Gökhan'ın da fazla gözüne batmıyordum. Artık ben mi fazla role girmiştim, yoksa yakında rol mü bana girecekti, bunu dahi bilemiyordum.

Zihnim Bora'yı düşünmekten biraz uzaklaştığında Boston'da ne yapıyor olabileceğini düşünmeye başlıyordum. Hande ve Gökhan karşımda cilveleştikçe, aklıma çok kötü -ya da bana çok kötü gelen- düşünceler akın etmeye başlıyordu. Mesela bu adam, biriyle beraber oluyor muydu? Çünkü sonuçta ben sevgilisi değildim; kimsenin ruhu duymazken çok rahat Amerika'da sarışın, esmer, brunet, melez ve nice ten rengindeki kadınla dudaklarını paylaşabilirdi. Bunun aklıma gelmesi dahi beni öfkelendiriyordu. Beni asıl öfkelendiren, onu o akşam öptükten sonra itmemdi aslında, kendime kızıyordum.

Maça Kızı 8Where stories live. Discover now