179.Bölüm

259K 16.4K 20.9K
                                    

⚓️

İlk kez bir filmde görmüştü buna benzer bir an'ı.

"Oha! Resmen havaya uçtu?!!!" demişti.

İçinde Nazlı ile Bora'nın olduğu Le Pique havaya uçarken, Gökhan'ın aklına ilk gelen şey bu olmuştu.

Marinayı bir kaos esir alırken, güvenlik görevlileri her iki koluna da girerek Gökhan'ı durdurmaya çalışıyorlardı. Onları duyduğu ve hatta gördüğü dahi söylenemezdi. Gözü hiçbir şey görmüyordu. Gözlerinin önüne bir perde çekilmişti ve o perdeden geçmişi geçiyordu.

"Bazen ne düşünüyorum biliyor musun..." demişti, günün birinde Bora'ya. "Hani derler ya, ölmek üzereyken hayat film şeridi gibi gözünün önünden geçer diye... Bu doğru mu bilmiyorum ama... Ceren ölürken, bizim hayatımız benim gözlerimin önünden geçti. Çok tuhaf. Acaba, onun gözlerinden geçenleri mi gördüm ben? Aynı mı baktık o ölürken dünyaya?"

"Bilmem... Belki dediğin gibi... Belki de sen de o sırada öldüğün için aslında," demişti Bora, arkadaşına. "Öldüysen, ölebildiysen ne mutlu sana!" diye eklerken, bakışlarında sitemkâr bir ifade de vardı ve Gökhan elbette ki bunu kaçırmamıştı. Bora, Gökhan'ın yeniden Hande'yle barışmasına kendince tepki gösteriyordu. "Ben ölemedim çünkü... Ablam ölürken başlayan film, hâlâ devam ediyor kafamın içinde."

"İçindeler!" diye bağırıyordu Gökhan. "Kardeşimle karısı teknenin içindeler!" Hangi dilde konuşursa konuşsun anlaşılmayacağını hissederek, gecenin içinde tutuşan Le Pique gibi içi yana yana feryat ediyordu. Suya atlamak, alevlere doğru yüzmek, Bora'yı da Nazlı'yı da kurtarmak istiyordu o cehennemden. "Bir şey yapın amına koyayım, bir şey yapın!"

İlk kez bir filmde görmüştü buna benzer bir an'ı. Küçüktü. Aslında uyumaları gereken zamanların birinde, Bora ile gizli gizli müştemilattalardı ve televizyon izliyorlardı. O yaşta izlememeleri gereken, dublajlı, eski bir filmdeki o sahne, Gökhan'ı şoke ederken; Bora'yı güldürmüştü. "Korkma korkma sadece bir film. Araba kaza yapınca motoru patladı," demişti Bora, gülüşlerinin arasında.

Gökhan, bir patlamanın ne demek olduğunu, ilk kez o zaman öğrenmişti. O gün, büyüdüğünde onlarca patlamaya tanık olacağını, hatta bir gün bizzat kendisinin bir patlamanın tam ortasına düşeceğini bilmiyordu. Tıpkı, ona o gün patlamanın ne olduğunu öğreten Bora gibi.

"Bırakın lan beni! Bırakın!"

Gökhan, bilekleri sahil güvenlik teşkilatı tarafından bel hizasında kelepçelendiğinde dahi yata doğru hamle yapmaya çalışıyordu. Ta ki Selim'in feryadını duyana kadar. Gökhan'ın bakışları Selim'e çevrilirken; duraksaması güvenlik güçlerini de afallatmıştı.

"Erkendi daha abi! Çok erkendi!"

Selim, dizlerinin üzerine çökmüş, şoka girmiş bir şekilde, aynı biraz evvel Gökhan'ın baktığı yere, geceyi aydınlatan Le Pique'e bakıyordu. Erken olanın ne olduğunu anlayamadı Gökhan. Selim'e doğru bir adım atmak istedi ama kolundan tutan memur, ona izin vermemişti. En sonunda bir arabaya bindirildiğinde, gözleri yeniden dizlerinin üzerine çökmüş Selim'e çevrildi. Selim'in de bu kadar üzgün ve çaresiz olduğunu görmek, yüreğine ansızın bir kasvetin çökmesine sebep olmuştu.

Sanki her şey bitmiş ve her şey için çok geç kalınmış gibi bir kasvet.

Yaşla dolmuş gözleri Le Pique'i buldu. İnanmak istemez gibi başını iki yana sallarken, dudakları titremişti. "Sakın lan!" dedi, emredici bir tonlamayla. "Sakın!"

Telsiz sesleri kulağına dolarken, zihni bu an'ı terk etmek istemişti. O filmi düşündü Gökhan. Hangi film olduğunu hatırlamıyordu. Belki de uzunca bir süre o filmin hangi film olduğunu düşünecek, buna kafa yoracak, dilinin ucuna kadar gelen ama bir türlü dillendiremediği o filmi hatırlamaya çalışacaktı.

Maça Kızı 8Where stories live. Discover now